29 Aralık 2013 Pazar

İLKÖĞRETİMDE TEKNOLOJİ EĞİTİMİ


İLKÖĞRETİMDE TEKNOLOJİ EĞİTİMİ

Teknoloji, endüstrinin çeşitli alanlarına ilişkin araç, gereç, yöntem, teknik ve uygulamaların bütünü olarak düşünülebilir. Daha geniş boyutta teknolojinin, ekonomik ve sosyal yaşamın hemen tüm alanlarını kapsayacak biçimde değerlendirildiği de görülmektedir. Öyle ki, günümüzde artık teknoloji, insan aklının somut biçimi gibi algılanmaktadır. 
Teknoloji, insan gereksinimleriyle başlayan bir tasarlama-yapma ve uygulama sürecidir. Bu süreçte, bilimsel bilgi, madde ve enerjinin girdi olarak kullanımı yoluyla tüketilebilir bir ürün ortaya çıkarken; teknoloji, toplumu etkileyen, aynı zamanda da toplumsal norm ve değerlerden etkilenen bir nitelik taşımaktadır. 
Özellikle son çeyrek yüzyılda bilimsel çalışmalar geçmiş dönemlerle karşılaştırılamayacak ölçüde teknolojiye, yani pratik sonuçlar verecek biçime dönüştürülmektedir. Bilim ve teknoloji arasındaki bu hızlı etkileşim ve bütünleşme, elbette, birey ve toplum yaşamını da dolaysız biçimde etkilemektedir. O nedenle, yaşadığımız çağı anlamanın yolu, öncelikle teknolojiyi ve onun boyutlarını tanımaktan geçmektedir. Bu ikisi arasındaki başlıca fark, bilmek ve yapmak arasındaki farka benzetilebilir. Alkan ve arkadaşlarına göre, bilim, bilme, betimleme; teknoloji ise, yapma ve geliştirme uğraşıdır. Eş deyişle, teknoloji, bilimin somutlaşmış biçimidir. 
Bilim ve teknolojideki gelişmeleri yakından izleyerek onlardan yararlanabilmek, çağdaş toplum olmanın ön koşuludur ve toplumun bütününü ilgilendirir. Buradan giderek, yirmi birinci yüzyıla girerken, bireyin teknolojiye yönelik donanım gereksiniminin her zamankinden daha çok önem kazanmış olduğunu söylemek gerekmektedir. Dolayısıyla, teknolojiye sırt çevirip görmezlikten gelmek ya da onun tutsaklığına düşmemek için; onu tanıyan, geliştirip yönlendiren ve yaratan insanlar yetiştirmek, çağdaş eğitiminin birincil görevlerinden olmak gerekir.



İLKÖĞRETİM SÜRECİNDE TEKNOLOJİ EĞİTİMİNİN ÖNEMİ 


Teknoloji eğitiminin eğitim programları içindeki konumu ele alınmadan önce, konumuz açısından dikkat çeken kimi noktalara değinmek gerekmektedir. Bir kez, uygulama açısından alındığında; eğitim sisteminin, kuruluş, işleyiş ve ürünleriyle en sorunlu sosyal sistemlerin başında geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Eğitim sisteminin ilköğretimden başlayarak bireyi üst öğrenime hazırlama iş görüsünü öne çıkarması, ilk ve ortaöğretim düzeylerindeki eğitimin yaşama dönüklük özelliğini büyük ölçüde sınırlamaktadır. Nitekim genel eğitim yaşamdan büyük ölçüde kopuk kalmasının en önemli nedeni de bu saptamada aranmalıdır. Bu biçimiyle sistem, yükseköğretime gidecek küçük bir grup adına ezici çoğunluğun yaşama hazırlanma bağlamındaki eğiti gereksinmelerini göz ardı ederek eşitsizlik yarattığı gibi; çevresiyle uyum sorunları bulunan insanlar üreterek, toplumsal amaçlara da ters düşmektedir. 
Zorunlu eğitim döneminde bireyin teknolojik yeterliklerini geliştirmede üç tür yaklaşımdan söz edilebilir. Birincisi, teknoloji kavramı kapsamındaki konuları ilgili dersler içine serpiştirerek yeri geldikçe işlemek; ikincisi, bu amaçla bağımsız ders ya da dersler oluşturmak; üçüncüsü de bunların karması bir yaklaşımı dikkate almaktır. Ne var ki, Türkiye’de bu konu uygulama boyutunda yeterince anlaşılabilmiş ve kurumsallaşmış değildir. Öyle ki, TE kapsamında toplanabilecek etkinlikler içerik olarak da belirgin bir temele oturmamaktadır. Nitekim geçmişten günümüze değin gelinen aşamada bu etkinlikler, sanattan beceri ağırlıklı çalışmalara varıncaya kadar değişik ad ve alanlarda uygulanagelmiştir. Gerçekten de özellikle ilköğretimde teknoloji eğitimine giden yolda bütünsel bir yaklaşımdan uzak ilk örnekler el işleri, ev işleri, iş bilgisi gibi değişik adlar altında toplanan derslerle verilmeye çalışılmıştır ki, bunun ardında yatan iki ana nedenden birisi, bireye el becerileri, öteki de sanatsal yaklaşım yeterliği kazandırmaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder